Ayça Karaca [email protected] Ayça Karaca

Türk’ün kredi notuyla imtihanı

13 Ağustos 2014, 09:58 ---

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçlanmasıyla siyasi gerilimin ekonomi üzerinde yarattığı gerginliğin azalması beklenirken kredi derecelendirme kuruluşlarından art arda gelen açıklamalar tansiyonu yükseltti.  Üç büyükler olarak adlandırılan Moody’s, Fitch ve Standard and Poors’un seçim sonrası değerlendirmeleri kredi notunda indirim olabileceğine ilişkin risk algısını yükseltti.

Türkiye’nin kredi notu 18 yıl aradan sonra ilk olarak Fitch tarafından Kasım 2012’de yatırım yapılabilir seviyeye (BBB-) çıkarılmıştı. Bunu Moody’s tarafından Mayıs 2013’te kredi notunun Baa3’e yükseltilerek yatırım yapılabilir seviyeye getirilmesi izledi. S&P ise Mart 2013’te Türkiye’nin notunu yatırım yapılabilir seviyenin bir basamak altına  BB+’ya çıkarmış, görünümü “durağan” olarak belirlemişti.

S&P, Şubat 2014’te yaptığı değerlendirmede ise politik ortamın daha az öngörülebilir hale geldiği ve bu durumun ekonominin esnekliği ve uzun vadeli büyüme potansiyeline baskı yaratabileceği gerekçesiyle kredi notu görünümünü
“negatif”e çevirdi. Türkiye’nin mali ve parasal politikaları ve dış koşulların sıkılaşmasıyla ekonomide sert iniş potansiyelini gözler önüne sermesini de gerekçe olarak gösterdi.

Fitch ise Nisan 2014te yaptığı değerlendirmede Türkiye’nin notu ve görünümünde herhangi bir değişikliğe gitmezken siyasi belirsizliğin ekonomik görünümü gölgelediğine dikkat çekti. Ayrıca Türkiye’nin büyüme tahmini 2014 ve 2015 yılları için sırasıyla %2,5 ve %3,2 olarak revize edildi.

Moody’s cephesindeyse Nisan 2014’te Baa3 olan kredi notu teyit edilirken görünüm “negatif”e çevrildi. Kuruluş kararının gerekçesinde “artan siyasi belirsizlik, küresel sermaye akımlarındaki zayıflık ve yavaşlayan büyüme oranı” etkili oldu. Moody’s’in 8 Ağustos’ta açıklaması beklenen Türkiye raporu ise Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hemen öncesine denk gelmesi açısından merakla bekleniyordu. Ancak tüm piyasaların merakla beklediği açıklama geçtiğimiz Cuma günü yapılmazken kuruluşun internet sitesinden yapılan kısa açıklama da not indirimi olabileceği yönündeki spekülasyonları yatıştırmakta yetersiz kaldı.

Seçimler sonrası beklenen açıklama ise Moody’s yerine Fitch’ten geldi. Kuruluş açıklamasında “Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turda sonuçlanmasına rağmen bu durumun ülkenin kredi profilinin iyileşmesine önemli bir katkı sağlamadığı ve siyasi riskin sermaye girişinin cesaretini kırarak ve siyasi açıdan öngörülebilirliği azaltarak Türkiye'nin kredi notu üzerinde baskı yaratabileceğini” vurguladı. Bu açıklamalar ekonomi üst yönetimi ile  piyasalarda tepkiye ve olumsuz dalgalanmalara yol açtı.

 Moody’s ise aynı gün açıkladığı Küresel Ekonomik Görünüm Raporu’nda Türkiye’ye ilişkin 2014 ve 2015 büyüme tahminini %2,5-3,5 aralığı olarak revize etti. Son açıklama ise S&P’den geldi. S&P, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçlarının Türkiye’nin kredi notu üzerinde bir etkisi olmadığını belirterek nispeten daha olumlu bir tablo çizdi. Ancak S&P analisti Hentov’un medyaya yaptığı “Türkiye'de öngörülebilirliğin azaldığı ve borçlanma maliyetindeki hızlı yükseliş not indirimine neden olur" şeklindeki açıklamaları bu olumlu havayı tersine çevirdi.

Global tepkiler

Her ne kadar ülkemizde raporları nefesler tutularak beklense ve açıklamaları piyasalarda sarsıntılara yol açsa da bu kuruluşların özellikle global kriz sonrası hem gelişmiş hem de gelişen ülkelerde eleştiri konusu olduğunu hatırlamak gerekiyor. ABD’de derecelendirme kuruluşlarının değersiz ipoteğe dayalı menkul kıymetlere (mortgage backed securities)  en üst düzey AAA kredi notunu vermeleri sonucu alt gelir grubu (subprime)  kaynaklı ekonomik krizin çıktığı eleştirileri sıkça dile getiriliyor. Avrupa’da ise AB ve IMF borç krizindeki çevre ülkelere yönelik kurtarma paketleri hazırlar ve uygulamaya koyarken bu kuruluşların art arda not indirimine giderek yangına benzinle gittiği yorumları yapılıyor. Burada asıl eleştiri konusu ise bu ülkelerin not indirimini hak edip hak etmediklerinden çok indirimin daha önce yapılmış olması gerekliliği olarak beliriyor.

Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu gelişen ülkelerde ise bu kuruluşların not kararlarını gecikmeli olarak verdiği ifade edilirken objektif olup olmadıkları da sıklıkla sorgulanıyor. Hatta Rusya kredi notunun Nisan ayında çöp (junk) seviyesinin bir basamak üstüne kadar indirilmesinden sonra uluslararası borç piyasalarında ABD hakimiyetini kırmak için BRICS ve Avrasya Birliği partnerlerini kendi kredi derecelendirme kuruluşlarını oluşturmaya çağırdı. Bu öneri doğrultusunda Rusya ve Çin ortaklığında Universal Credit Rating Group adında yeni bir kredi derecelendirme kuruluşuna çalışılmaya başlandı

Not ve ötesi

Global düzeyde alternatif arayışları sürse de bu kuruluşlar hala alternatifsiz olarak işleyişini sürdürüyor ve özellikle gelişen ülkelerde olumsuz her açıklama not indirimi endişesi yaratıyor. Nitekim Türkiye’nin kredi notunda indirime gidilip gidilmeyeceği sorusu da seçim sonrası açıklamaların ardından ekonomik gündemde ön plana çıktı.

Başlıca risk olarak tüm kuruluşların raporlarında siyasi risk unsuru ön plana çıksa da Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turda tamamlanmasıyla bu yöndeki tansiyonun şimdilik azaldığı söylenebilir. Ancak,  Haziran 2015’te yapılacak parlamento seçimleri bu risklerin tam anlamıyla ortadan kalkmadığını bize hatırlatıyor.

Sürekli vurgulanan jeopolitik riskler sonucu Irak ve Suriye ile ihracatımızda %40 azalma gözleniyor. Ancak Rusya’nın AB ülkelerine yaş meyve ve sebze ithalatında ambargoya gitmesiyle Türkiye’nin Rusya’ya halen 900 milyon dolar civarında olan bu ürünlerdeki ihracatının %40 artışla 1,3 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Bu miktarın da ihracattaki azalmayı telafi edici nitelikte olması bekleniyor.

Önemli kırılganlık göstergelerinden biri olan cari açığın da ihracattaki kaybın telafisinin yanı sıra enerji fiyatlarındaki azalıştan da olumlu etkilenmesi bekleniyor.  Petrol fiyatları 104 doların altına inerek son 9 ayın en düşük seviyesine gerilerken bu seviyenin yıl sonuna kadar korunması durumunda cari açıkta 1 ile 1,5 milyar dolar arasında düşüş bekleniyor. Nitekim Uluslararası Enerji Ajansı da zayıf global ekonomik görünüm ve talep nedeniyle 2014 yılı için global petrol talebi büyüme tahminini günlük 1 milyon varile indirdi.

Sermaye akımlarındaki zayıflık da sıklıkla vurgulanan bir risk olarak öne çıkıyor. Ancak Fed’in şimdiki koşullarda 2015’in ilk çeyreğinin sonuna kadar faiz atışına gitmeyeceği beklentisi göz önüne alındığında,  en azından yıl sonuna kadar olan dönemde ani sermaye çıkışlarının yaşanması beklenmiyor. Ayrıca, Rusya’dan Ukrayna ile yaşadığı gerginlik nedeniyle yılın kalan bölümünde 100 milyar dolarlık bir sermaye çıkışının olacağı öngörülüyor. Bu çıkışın yeni varış adreslerinden birinin aynı coğrafyada bulunan Türkiye olabileceği yorumları sıklıkla yapılıyor.

Büyüme alanında sağlanan olumlu gelişmede Türkiye lehine bir unsur olarak öne çıkıyor. İlk çeyrekte %4,3 büyüyen ekonominin bu yıl %3,5 düzeyinde büyümesi bekleniyor.

Bütün bu hususlar göz önüne alındığında, Türk’ün kredi notuyla olan imtihanı açısından önümüzde genel seçimlerin olması, kontrolümüzde olmayan jeopolitik risklerin artması ve gelişmiş ülkelerin faiz oranlarını artırmasıyla sermaye çıkışlarının hızlanması gibi riskler karşısında kırılgan olduğumuz söylenebilir. Ancak cari açıktaki iyileşme, büyüme oranlarındaki yukarı yönlü gelişme ve jeopolitik risklerin getirdiği beklenmedik açılımların da Türkiye’nin lehine puanlar kazandırdığı görülmektedir. Bu hassas imtihanda başarıyı ise ekonomi yönetimindeki istikrarın sürmesinin sağlayacağı düşünülmektedir.

[email protected]

ETİKETLER :
YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri
BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster