Mehmet Bingöl [email protected] Mehmet Bingöl

İstanbul Finans Merkezi programı açısından hâlihazırdaki bazı uygulamalara bir bakış

30 Eylül 2014, 12:17 ---

Geçtiğimiz günlerde 5’incisi düzenlenen İstanbul Finans Zirvesi’nde; bankalar, yatırım fonları, finansal piyasalar ile finansal ürünler ve kurumlarla ilgili çeşitli paneller gerçekleştirilmiştir. İki gün süren zirveye finans dünyasının önemli temsilcileri ile çok sayıda küresel finansın temsilcileri katılmışlardır.

Başbakan Yardımcısı Sn. Ali Babacan, zirvede yaptığı konuşmada, “Hükümet olarak 5 yıllık 10. Kalkınma Planı'nın özel dönüşüm programları üzerinde çalıştıklarını” belirterek, “eylem planları hazırlanan 25 dönüşüm programından bir tanesinin de İstanbul Finans Merkezi ile ilgili program” olduğunu ifade etmiştir.

İstanbul’un bölgede büyük bir metropol olması ve tarihi avantajları nedeni ile bu fikir, öteden beri finansçılardan destek görmektedir. Bu projenin nitelikli işgücü, gelir yaratma potansiyeli, ülkeye sağlayacağı imaj, yasal ortam, politik ve ekonomik istikrar, mali ortam, düzenleyici çerçeve, altyapı, iş yapma kolaylığı, yaşam tarzı ve iş yapma maliyeti gibi çeşitli yönleri vardır.

Yol haritasında; mevcutta sorun yaratan konuların ilgililerce değerlendirilmesine öncelik verilmesi uygun bir başlangıç olacaktır. Bu konuların bazıları aşağıda belirtilmiş olup, diğer benzer konuların tespitinde de T.Bankalar Birliği, T.Sermaye Piyasası Aracı Kurumlar Birliği, Finansal Kurumlar Birliği gibi mesleki kurumların da katkılarıyla tam bir envanter çıkarılmasında yarar vardır. Bu süreç ile birlikte, Londra, New York, Hong Kong, Singapur, Zürih, Şanghay, Dubai gibi Dünya’nın diğer finans merkezlerinde uygulanan düzenlemelerin fazlasıyla İstanbul’da da hâkim kılınması hedefe ulaşma doğrultusunda önemli bir husustur.

Bu vesileyle ilk etapta aklımıza gelen başlıca konuları aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:

1. Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi (BSMV) mevzuatı çok eski olup, bugünün koşullarına uymamaktadır. BSMV aracılık maliyetlerini arttırarak kredi kullanan sanayici ve ticaret erbabına ilave yük getirmektedir. Ayrıca BSMV, Türkiye’de Kurulu bankalar ile yurt dışı bankalar arasında haksız rekabet yaratan bir vergidir. Bu açıdan da bu verginin yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Bunun yerine uluslararası alanda geçerliliği olan bir düzen getirilmesi uygun olacaktır. Geniş kesimler tarafından önerilen şudur: BSMV, KDV sistemi içine alınarak, temel bankacılık işlemleri KDV’den istisna edilmelidir.

Eğer BSMV bir süre daha devam edecekse;

-BSMV’nin matrahı konusundaki yasada yer alan “lehe alınan para” kavramı GİB tarafından net olarak açıklanmalıdır. Bu çerçevede repo-ters repo, opsiyon ve vadeli ürünler, v.b. konulardaki iki taraflı, ancak banka açısından “tek işlem” mahiyetindeki gerçekleşen ve banka lehine kalan bir paranın söz konusu olmadığı durumlarda BSMV ödenmeyeceği sonuca bağlanmalıdır. Aynı şekilde sigorta şirketlerindeki pert satış bedellerinde de (sovtaj) BSMV ödenmemelidir.

-Müşterilere Tüketici Mahkemesi kararına göre iade edilen komisyonların BSMV tutarları bankalara iade edilmelidir.

-Yurt dışı şubeden verilen krediler dolayısıyla BSMV uygulaması yapılmamalıdır. Aslında, yurt dışı şubelerce kullandırılan kredilerin kanun’da değişiklik yapılarak bsmv’den istisna edilmesi en sağlıklı yol olarak düşünülmektedir. Aksi halde yabancı bankalar lehine haksız rekabet durumu devam edecektir.

2. Katma Değer Vergisi, yapısı itibarıyla nihai tüketicinin ödemesi gereken bir vergidir. Bankalar ve diğer finansal kurumlar ise nihai tüketici değildir. Bu sebeple bankaların sabit kıymet alımları ve yapmış olduğu giderler sebebiyle ödediği KDV bu kurumlar üzerinde yük olarak kalmakta ve kurumun gider kalemini oluşturmaktadır. Bu sorunun giderilmesi için ödenen KDV’nin bankaların ödedikleri vergilerden mahsubuna olanak verilmelidir.

3. Türk bankalarının en önemli konularından biri kaynak sağlamaktır. En önemli kaynak olan mevduatta vade sorunu vardır. Kısa vadeli mevduat yapısı bankalara en önemli olarak faiz riski yaratmaktadır. Vergi ve diğer düzenlemelerle vade yapısının uzatılması teşvik edilmelidir. Döviz mevduatı kabul eden bankalara döviz kredisi kullandırma imkanı da sağlanmalıdır.

4. Sekuritizasyon ve sermaye benzeri kredilerdeki faiz ödemelerinde stopaj sıfır olmalıdır. Türk bankaları yurt dışında kurdukları SPV’ler aracılığı ile seküritizasyon kredileri temin edebilmektedir. Vergi mevzuatında bu tip krediler için ödenecek faizlerden %1 vergi kesintisi yapılmaktadır. Bu kredilerin; yabancı devletler, uluslararası kurumlar veya yabancı bankalardan kullanılan kredilerde olduğu gibi vergi kesintisine tabi tutulmadan Türkiye’ye getirilmesini teminen bir düzenleme yapılması uygun olacaktır.

5. Bankaların yurt dışından kredi ve tahvil yoluyla sağladığı kaynaklar üzerinde %10 civarında zorunlu karşılık yükü bulunmaktadır. Bu durum sağlanan kaynağın maliyetini artırmakta ve dolayısıyla reel sektöre kullandırılan kredilerin faizlerini olumsuz etkilemektedir. Diğer taraftan bankacılık kesimi dışı şirketlerin doğrudan yurt dışından kullandıkları krediler için zorunlu karşılık uygulanmamaktadır. Bankalar ile bankacılık dışı şirketler arasındaki bu farklılık, bankalar açısından rekabet eşitsizliği yaratmaktadır. Dolayısı ile bankaların yurtdışından aldıkları kredi ve benzeri borçlanmaların zorunlu karşılığa tabi olmaması uygun olacaktır.

6. Zorunlu karşılıklara piyasa faizi düzeyinde faiz ödenmelidir. Bankalar sağladıkları kaynakların yaklaşık %10’unu TCMB’de zorunlu karşılık olarak tesis etmektedir. TCMB bu tutarlar üzerinden bankalara faiz ödemediğinden, bankalar üzerinde bir fonlama maliyeti oluşmaktadır. Bu nedenle TCMB’nin eskiden olduğu gibi zorunlu karşılıklara faiz ödemesinin uygun olacağı düşünülmektedir. Yine bankalardaki bir başka maliyet unsuru olan; banka şubeleri için her yıl ödenen finansal faaliyet harçları yeniden gözden geçirilmeli ve azaltılmalıdır.

7. Aracılık maliyetlerini artırması nedeniyle Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu’nun (KKDF) kaldırılmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

Eğer KKDF bir müddet daha devam edecekse de;

-Bu konudaki belirsizlikler giderilmelidir. Vergi Usul Kanunu kapsamında olmadığı için tarh, tahakkuk, uzlaşma gibi hususlar çözülmelidir.

-Sanayici ve ticaret erbabını destekleyen finansal kiralama ve faktoring şirketlerinin yurt dışı borçlanmalarında da bankalarda olduğu gibi KKDF istisnası olmalıdır.

8. Yatırımcılara kaynak sağlayan Finansal Kiralama (Leasing) şirketlerindeki “sat-geri kirala”, “fesih sebebiyle geri gelen mallar” gibi konularda yaşanan vergi sorunları, işin özüne uygun çözümlere kavuşturulmalıdır. Bunun gibi; Faktoring şirketlerinde zarar yazılan alacakların kurumlar vergisi matrahından indirilemesinde sorunlar çıkmamalıdır. Finansal kiralama şirketlerinin gereksiz KDV yükü taşımamaları sağlanmalıdır. Yurt dışında olduğu gibi indirilemeyen KDV iade edilmelidir.

9. Benzer finansal enstrumanların gelirleri prensip olarak aynı vergi rejimine tabi olmalıdır.

-Örneğin; mevduat faizi ile tahvil faizi arasında vergi farkı olmamalıdır.

-Yurt dışı hisse senedi temettü gelirleri veya satış gelirlerinin vergilendirilmesi, Türkiye’de gerçekleşen işlemlerdeki kurallara tabi olmalıdır. Böylece, Türkiye’de yaşayan ve bu sebeple Türkiye’de vergi mükellefi olan bir kişinin yurt dışında yatırım yapabilmesine engel olunmamış olacaktır.

-Yurt dışında ihraç edilen Türk Hazinesi Eurobond’lar ve özel sektör bononları yurt içinde ihraç edilmiş olan aynı menkul kıymetlerdeki oranda vergiye tabi olmalıdır.

-Foreks gelirlerinin vergiye tabi olup olmadığı konusundaki karmaşa çözülmelidir.

10. Sermaye piyasası kurumları olan aracı kırumlar ile portföy yönetim şirketlerine önem verilmelidir. Bankalara getirilmiş olan Damga Vergisi istisnaları, aynı işlemler için Aracı Kurumlara da sağlanmalıdır. (Türev işlem sözleşmeleri v.b. gibi)

11. Tasarrufların arttırılmasında önemli rolleri olan yatırım fonları konusunda teşvik edici düzenlemeler yapılmalıdır.

-Sermaye Piyasası Kanunu ve ilgili tebliğ ile düzenlemesi yapılan Gayrimenkul Yatırım Fonlarının kurulabilmesi için vergi istisnaları veya ertelemeleri (Özellikle ilk iktisaptaki KDV konusunda) getirilmelidir.

-İstanbul Uluslararası Finans Merkezi projesi kapsamında yurt dışında kurulmuş ve yurt dışında kayıtlı olan yabancı fonların Türkiye’den yönetilmesi, diğer bir deyişle yabancı fonları yöneten şirketlerin Türkiye’de ofis açmaları teşvik edilmelidir. Büyük yatırım fonları yöneten yabancı portföy yönetim şirketlerinin Türkiye’yi merkez yapmaları veya ülkemizde ofis açmaları gerçekten önemlidir Bu amaçla getirilen, ancak eksikleri sebebiye çalışmayan Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5/A maddesi bu ihtiyaçlara uygun olarak yeniden gözden geçirilmelidir.

-Yatırım fonları nezdinde BS form cezaları gibi uygulamalar yapılmamalı. Bu gibi konularda GİB yetki kullanarak bu sorunları çözmelidir.

Yukarıdaki tespitlere hiç şüphesiz gözden kaçmış benzer konuların ilavesi de söz konusu olabilecektir. Belirttiğimiz üzere, İstanbul Finans Merkezi projesine katkı yönünden, Bankaların TBB, Aracı Kurumlar ile Portföy Yönetim Şirketlerinin TSPAKB, Finansal Kiralama ile Faktoring şirketlerinin FKB, Sigorta Ve Emeklilik Şirketlerinin T. Sigorta Birliği aracılığıyla bu konuları takip etmelerinde yarar var. Bu çerçevede finansal kurumların işleyişine kolaylıklar sağlanarak, ülkemizdeki bankalar ile finansal kuruluşların yurt dışındaki rakipleri karşısında haksız rekabete maruz kalmamaları sağlanmalıdır.

ETİKETLER :
YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri
BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster