Nıver Lazoğlu [email protected] Nıver Lazoğlu

“Her şey oldum hiç kendim olamadım

20 Şubat 2017, 07:46 ---

Günler, günler öncesinden söz alıyorum, buluşmak için.
Ama bekliyorum…
Nihayetinde, sabah kalvaltısında ofisinde buluşuyoruz.
Eski bir taş binanın en üst katı.
Dokusu dün ama güne dair. Duvardaki resimler ise bir sanat galerisinde olduğunuz duygusunu veriyor. Kitapların çokluğu ise bir kütüphaneyi andırıyor. İstanbul’un büyülü manzarasının seyrinin doyumsuzluğu ise tarifsiz. Uzun bir koridordaki eski kalorifer petekleri ortamı sıcak kılıyor.
Günlerdir yüzünü saklayan güneşin aydınlattığı bir masadayım.
Duvarda Nazım Hikmetin portresi.
Masa üzerinde Cumhuriyet Gazetesi.
Karşımdaki isim Dr. Gürbüz Çapan.
Esenyurt’un hiç unutulmayan eski Belediye Başkanı.
Bir siyaset adamı.
Sıcak bir karşılaşmanın hoş beşinde hiç susmayan telefonlar.
Bol kahkahalı kapatılıyor. 

 

“Yumurtan nasıl olsun?“, sade diyorum. Çayın deminden bir yudum alır almaz konuşmaya başlamak için sabırsızım. Vaktim sınırlı biliyorum.
Yumurta önümde, bir çatal aldım. Nefis olmuş. Teşekkürlerimi sunuyorum, servis yapan güler yüzlü teyzeye.
"Ne konuşacağız ki!” diyor, Gürbüz Çapan. 

Dünden bugüne nasıl geldiniz desem? 

“Oooo o kadar geriye mi, gideceğiz.  1955 yılında Kars’da dünyaya geldim. İlkokulu üç ayrı köyde okudum, köyümüzde okul yoktu, onun bunun yanında okudum. Ortaokulu iki ayrı okulda bitirdim. Liseyi Kars’ta bitirdim. Sonra bir daha Kars’a gitmedim, ta ki Belediye Başkanı oluncaya kadar. Diyabakır Tıbbı bitirdim. Giresun’da mecburi hizmette bulundum. Trabzon’da askerliğimi yaptım. İstanbul’a geldim ve 9 ay sonra Belediye Başkanı oldum.”

Bir çırpıda anlatıyor olanları, o kadar hızlı konuşuyor ki, sanırım çok hızlı düşünmekten olsa gerek. Kalemim yetmiyor not almaya o nedenle telefonum iş başında kayıtta.  Teknolojinin nimetlerini kullanmanın rahatlığında sohbet ne keyifli değil mi. Diye aklımdan geçirirken, diğer yandan aktarıyorum. 

Bu başarı değil mi? İstanbul’a gelip 9 ayda Belediye Başkanı olmak! diyecek oluyorum.  

Mütevazi tavrıyla, gülerek anlatıyor çoğunlukla, Gürbüz Çapan, 

“Yok ya. Bizim hayatımızda küçük bir şey ama dışardan bakınca büyük bir şey gibi görünüyor. Eski Dev Genç’liyim ben. Güneydoğu’nun bildiği biriyim. Diyarbakır ‘ın bildiği biriyim, Ankara’nın bildiği biriyim. Muğla”daki adamın da bildiği biriydim. Gazetede Belediye Başkanı olduğuma dair haber çıkınca arkadaşlarım inanamadılar, hepsi şaşırdılar. “Bu sen misin?”diye mesajlar attılar. Arkadaşlarım beni Belediye Başkanı olarak görünce şaşırdılar, aralarından  bir yıldız kaydı oradan buraya. CHP içinde de çok sıkıntı çektim. Bir türlü CHP içine karışamadım, sosyalist eğitimin etkisi oldu,  ben de  iyi ne varsa Dev Genç’ten aldım. Yoksunluklara kızdığım için solcu oldum.
Selde gelip saplanan bir ağaç parçası olur,  onun üstünü yontarlar yontarlar ama o yine suyun için de kalır. Ben de öyle. CHP’de bir parçam hep ayrı kaldı. Ama ölene kadar solcu olmaya çalışacağım.”  

 

O günlerden bugüne hiç değişmediniz mi?

“Hiç değişmedim, ben onların şefiydim. Dev Genç’ten ayrıldım ama benim ayrılığım öyle karakolda olmadı, 40 yıldır süren arkadaşlıklarım var. Hep kahrımı çektiler.  Ne dersem ‘amin’ derler.” 

Bol kahkahalı bir anlatımda, o kadar keyifli bir hatip ki, araya girip soru sormak inanın çok zor. Sadece deniyorum. 

Doktor olmayı nasıl tercih ettiniz? 

“Tesadüfen doktor oldum. Üniversite tercihleri yapıldığı sıralarada ben hapisteydim, nasıl oldu nasıl tercih yaptık, herhalde bir arkadaşım yazdı benim yerime.  Ama hekimliği çok sevmiştim, iyi bir doktordum. Giresun’da bana  ‘Kürt Doktor’ derlerdi. Hayatımda herşey oldum ama hiç kendim olamadım. Felsefede sen ne olursan ol, yansıması başka olur derler. Yansımam, Ermeni asıllı oldum, Kürt oldum, gangaster, mafya oldum. Her şey oldum, hiç kendim olamadım. Yaramaz bir çocuktum. Her yerde susmadan konuşurdum, konuştum da. Yargılanırken, mahkeme başkanı, ‘Sen de hiç korku yok mu?’ diye sordu.  ‘Ben bir karımdan korkarım’ dedim. Mahkeme salonuna karım gelince, başkan ‘Haklıymışsın’ dedi.”

Gerçekten hiç korkunuz yok mu? 

“Korkmak ve korkmamak.Hayat korku duvarını geçme işidir. Evin eşiğini düşünün onu geçtikten sonra artık hiç bir şeyden korkmuyorsunuz. Vuruldum, bıçaklandım, arkadaşlarım ‘öldü’ diye afişler hazırlamışlar. Yaşadığımı görünce ‘Sen ölmedin mi?’ dediler. ‘Ne öleceğim, daha işim var’ dedim. Neden korkarsın, yağmurdan korkarsın, doğadan korkarsın. Ne dersen de geldik işte bugüne.”

İşte tam da bu röportaj yapma sebebim. 

Hemen soruyorum.  İş demişken,  neler yapıyorsunuz Gürbüz Bey. Siyaset boyutunuz biliniyor ama iş dünyasında neler yapıyorsunuz?

“İşimiz gücümüz var. Biz 8 kardeşiz, hepimiz ayrı ayrı sektörlerde varız. Kardeşlerim de bana bakıyorlar. Ne var yani insanlık öldü mü?.Enerji’de varız, 180 kilovat enerji santralimiz var, Esenyurt’ta  Esenkent’i ısıtıyoruz.  Kimya işinde varız. Gıda işinde varız. Zeytinyağı üretiyoruz. Turizmde varız. Otelimiz var. Var da var. Hepimiz bir işle uğraşıyoruz. Hepsi de benim işim. Hepsinin genel kordinatörü. İşin kendisini sanal bir eylemdir. Para alım gücüdür. Ama asıl işim cebelleşmek yani siyaset.”

İş hayatı deyince o kadar kısa aktarımda bulunuyorsunuz, o halde siyasette halen aktif misiniz? 

“Yok yurttaşım ben.  Bir tekkeye kul olmak bizim yazgımız.  Arkadaş olalım diyorum, yanyana duralım, sen de fikrini söyle diyorum. Ancak, “Başkan sen bilirsin” diyorlar. Ütopyamızda bu var. Sol kesimde  ‘Biz ayrılalım da teorisini buluruz’ derler.  Ben ayrıldığımda 54 grup vardı.  Şimdi kaça ulaştı hiç bir fikrim yok. Bildiğim alfabede harf kalmadı. Meselemiz yoksunluk sendromu diyebilirim. Yani bir türlü olmadı. Sol yıkıldı. Ufuk olmayınca körleşiyoruz. Ama siyaset demek mühür sahibi olmak ya da koltuk sahibi olmakla ilintili değil. Bazen de sadece sufle verebilirsiniz. Yani siyasetin içi ya da dışı yok. Siyasette var olmaya devam edeceğim. Siyasette varım.” 

 

Hiç kendim olamadım dediniz? Siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz? 

“Anlattım, anlatmaya çalışıyorum. Bir şey yazıyorum, ‘Sen mi yazdın?’ diyorlar. Bunları kim yazıyor sorusu karşıma çıkıyor.
Düşünen, okuyan ve yazmaya çalışan biriyim. Ama yazılarımı okuyan arkadaşlarım bile  buna inanmıyor. ‘Bunları gerçekten sen mi yazıyorsun?’ diye. Yani anlayacağınız bu da benden beklenmiyor. Yansımam başka ne yapabilirim ki...”

‘İnsan göre göre sever'

Resime olan merakınız nasıl başladı?

Yine bir kahkahayı basıyor Gürbüz Çapan,  "Bir gece uyuyordum,  ‘Hadi kalk resim al’ dediler, kalktım resim almaya başladım.”
diyor ve ekliyor.

“Ben resime değil ressama meraklıyım.  Arkadaşlarım resim satamayanınca bana sattılar. Ben de baka baka öğrendim. Etrafım düşünen yazan sanatkarlarla dolu. Bununla ilgili bir anımı anlatayım. Bununla ilgili bir yazım da vardı. Kitap Fuarı”nda oluk oluk insan seli olur. Bir de çocuklar standtları geziyordu. Herkes kitap almıyor ama bakıyorlardı. Bunları görünce sevindim. Çünkü baka baka belki kitabı seveceklerdir. Ben de öyle sevmiştim. Okuduğum ilk kitap Daniel Defoe’nun Robinson Crusoe. İnsan göre göre sever. İnsan görmediğine aşık olmaz. Yoksa görmediğini sevmez. Tutkuyla bağlanamaz, ona karışması lazım. Kitapta, resimde, heykelde, tiyatroda böyledir. Görmelisin ki sevebilesin.  Benim annem tiyatroyu 'pavyon' zannediyor, götürdüm tiyatroya, izledi bitti, 'Bunda birşey yokmuş ki' dedi. Görmeden nasıl bileceksin ki. Yoksunuz.”

 

Hem iş dünyasında hem de siyasi hayatta iletişim en güçlü yanınız mı?

“Dedim ya dışardan yansıman başka olunca birebir konuşmaya başladıklarında. Herkes şaşırıyor. Sen böylemişdin diye. Yine altını çizdiğim gibi, genelde siyasiyim ben. İletişim de her işin bir parçası. Hep yurttaş olmaya çalıştım. Ama en fazla okuyan, yazan ve düşünen. Şimdi de bütün bildiklerimi bütün okuduklarımı akıllı gençlere anlatmaya uğraş veriyorum. Eskişehir’de Ankara’da İstanbul’da 5 kişilik gruplar halinde gençlere felsefe, rejim hakkında bilgiler ve eğitimler veriyorum. Gelecekte gençlerden umutluyum. Ama şimdiki gençlerin en büyük problemi, bilgiyi aldıklarında, ‘Tamam yeterli, ben biliyorum zaten’ diyorlar. Oysa durum hiç de öyle değil. Ölene kadar öğrenmeliyiz, ölene kadar okumalıyız. Okumak beyni besliyor.  Biz çok şey yaşadık diye biliyoruz oysa hiç bir şey yaşamadık. Yaşanmışlıklar dana öncesinde kitaplarda zaten yazıyor. Geçenlerde araştırdım, Türkiye’de 2016 yayınevi varmış. Hepsi birer kitap çıkarsa, dünya kitap. Ancak niteliksiz kitaplara çok yer veriyorlar. Parayı bastıran da kitap çıkardım diyebiliyor. Oysa kitap bu, en son okuduğum kitap.Hayalet Karl Marx Seçme Yazılar.” 

Bilgi deryası durmaksızın akan bir su misali. Anıların çoğunluğunda, kitapları resimleri ve felsefesi.  Hepsi bir solukta satır satır dökülüyor. İş dünyasında bir CEO ancak “Genelde siyasiyim” diye özetliyor Dr. Gürbüz Çapan.
Bilinen ile algılanın uçurumda anlatmaktan, konuşmaktan, paylaşmaktan hiç yorulmamış bir isim.
Şimdi bu kadar anlattık, anlatmasına da “kuşlar uçuyor, hayat kısa” diye Cemal Süreyya nın sözcükleriyle uğurluyor beni.
Vakit gelince koşuşturmanın rutininde güzel bir masadan çok zihin açan cümleler kuran bir bilgenin dünyasından sadece kısa bir not düşebildim.
Umarım aynı keyif size de yansır.
Sevgiyle, en fazla da Gürbüz Çapan’ın dediği gibi kitaplarla kalın emi...

ETİKETLER :
YORUMLAR (1)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri
BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster