Mustafa A. Aysan [email protected] Mustafa A. Aysan

Enflasyonun temel nedenleri

25 Şubat 2013, 15:09 ---

Yabancı dillerden aktarılmış “enflasyon” terimi, ekonomide mal ve hizmet fiyatlarının gelirlerden daha yüksek hızda artması olayının adıdır.  Bu olay, halkın gelirleri ile elde edebileceği mal ve hizmet miktarlarını azaltacağı için de sosyal ve ekonomik açıdan istenmeyen ve önlenmesi gereken bir olaydır.  Ekonomi uzmanlarının çoğu, enflasyon olayını, “halkın devleti yönetenlerce vergilendirmesinin en kötü yollarından biri” olarak, önlenmesi gereken ahlak ve insaf dışı bir olay olarak tanımlamışlardır.  Adını bildiğiniz hemen tüm ekonomi uzmanları tarafından, insanlık tarihinde yaşanmış pek çok kötü enflasyon felaketi örnekleriyle kanıtlanmış olan bu olay, neden önlenemiyor ve ekonomilerin hepsinde yaygın olarak bir yaşam biçimi haline geliyor?

Çünkü devletleri yöneten kişilerin bilinçli ve kötü sonuçları bilinen kararlarının yarattığı bu yapay (insan yapması) olayın, devlet yöneticileri için bazı çekici yönleri vardır:  Enflasyon olayı, ortaya çıktığı ve uygulandığı dönemlerde kötü sonuçları bilinemeyen ve hatta halkın büyük çoğunluğunu uygulandığı dönemlerde mutlu eden özellikler taşır.  Üzerinden uzun yıllar geçtikten sonra zararları anlaşılabilen enflasyon dönemlerinin, birçok ülkede ve ülkemizde birçok örnekleri vardır.  Burada bu örneklerden bazılarını anlatmak, bizi asıl söylemek istediklerimizden uzaklaştıracaktır.  Buradaki temel sorumuz şudur:  Uzmanlarca kötülenen ve önlenmesi gerektiği salık verilen bu olay, devletleri yöneten kişilerce neden önlenemiyor?

Görebildiğim kadarıyla enflasyonun nedeni ve kaynakları, sosyal ve siyasal alanda aranmalıdır.  Enflasyon alışkanlık ve uygulamalarına karşı son 10 yılda önemli başarılar elde edilmiş ve 1990’larda yıllık hızı zaman zaman % 100 aşan düzeylere kadar yükselmiş enflasyon hızı, 2012’de % 6,1’ kadar düşürülebilmiştir.  Ancak bu yıllık hızın da aşağı çekilmesi ve ortalama fiyat artış hızının, sıfır oranına yaklaştırılması, uzun süreli ekonomik ve sosyal hedeflerimiz açısından gerekli görülmelidir.

Bu konuyla ilgili olarak son üç yazıda bu nedenle Milli Gelir’ imiz, yatırım ve tüketim alışkanlıklarımız ile tasarruf eğilimlerimizi incelemeye ve dikkatlerinize sunmaya çalıştım.  Son on yılda yaşadığımız ekonomik gelişmeler, bazı iyi sonuçları ile birlikte, bazı olumsuz sonuçlar da yaratmıştır ve gelecekte bu olumsuz gelişmeler kontrol edilebilmelidir.

Gelecekte kontrol edilmesi ve giderilmesi gereken kötü ekonomik sonuçlardan önemli biri, son on yılda tehlikeli sınırlara kadar düşmüş olan tasarruf oranlarıdır.  Sanıyorum ki bu gelişme, bu günlerde, ekonomimizi yönetenleri de kaygılandırmaktadır; son iki yıldır ekonomimizi yavaşlatmaya çalışılmasının temel nedeni de bu kaygılardır.  Öyle sanıyorum ki, 2012 yılındaki ekonomik konumumuzda asıl düzeltilmesi gereken şey, Milli Gelir’ den yapabildiğimiz tasarrufların artırılmasını sağlamaktır.

Uzun enflasyon yılları incelendiği zaman görülen şudur:  devletimizi yönetenler, devleti yönetme yetkisini alan her insanımız, yatırımları hızlandırmaya, işsizimize iş ve yaşam koşullarını iyileştirmek isteyenlerimize kolaylıklar sağlamaya çalışmaktadırlar.  Bu yöndeki çalışmaların, devlet harcamalarında artışlar yapması doğaldır.  Bir süre sonra, devlet harcamaları gelirleri aşınca, yöneticiler önce vergileri artırmaya, bu yetmeyince, iç ve dış borçlanmaya, bu da yetmeyince de enflasyona başvuruyorlar.  Aslında, tüm bu kaynak sağlayıcı önlemleri, türlü dozlarda kullanmaya çalışmaktadırlar.  Bu yatırım hızlanması, bazı iyi sonuçları yanında bazı sakıncalı ve uzun sürelerde olumsuzluklar  yaratabilecek sonuçlara da ulaşabilmektedir.   Bu olumsuz ve kontrol edilmesi gereken sonuçlardan biri, son yollarda hızla artmaya başlayan tasarruf açıklarımızdır.  Aşağıdaki tablo, bu gelişmenin özetidir ve bu durum, “iyi” görünmüyor.

Türkiye Bankalar Birliği (TBB), “Bankacılar” Dergisi’nin Aralık 2012 sayısındaki araştırmada (Ümit Özlale ve Alper Karakurt, s.1-31) durum şöyle özetlenmiş:

Yukarıdaki tablo açıkça göstermektedir ki, son 11 yılda Milli Gelir’ imizin yüzdesi olarak, yatırımlarımız % 15’ten % 22’ye çıkmış, tam tersine tasarruflarımız, % 19’dan % 13’e düşmüştür.  2012’de alınan önlemlerle (daraltıcı para politikası, kredilerin baskı altında tutulması, vergilerin yüksek hızda artırılması, yabancı para fiyatlarının baskı altında olduğundan düşük tutulması ve benzerleri) büyüme hızı % 2,5’e düşürülmüş ama yine de kredi hacmi % 12,6 oranında artmıştır.  Bu koşullar altında başvurulan dış borçlanma kaynağı, açığı kapatmış, ancak temel sorunun, tasarruf eksikliğinin çaresi bulunamamıştır.  Artan dış borç kaynağına alışmış olan ekonomimizin “tasarruf açlığı” doyurulamamıştır.  Tablonun sağ alt köşesindeki - % 9 oranı, bu açlığın çok şiddetlendiğini göstermektedir.  Yatırımlarla tasarruflar arasındaki bu 11 yıllık gidişin tersine çevrilmesi zorunluluğu vardır; bunun nasıl yapılabileceği gelecek yazılarımızın çoğunun konusu olacaktır.

ETİKETLER :
YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri
BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster