Mustafa A. Aysan [email protected] Mustafa A. Aysan

Ekonomik büyümenin sınırları

15 Şubat 2013, 12:51 ---

Yazının başlığı, 1970’li yıllarda büyük ün yapmış Roma Kulübü’nün, ülkemizde Türkçesi 1978’de yayınlanmış kitabının adıdır.  Kitabın 1972’de İngiltere’de yayımlanmış asıl (orijinal) adı “Büyümenin Sınırları” (The Limits to Growth) iken, kitabı dilimize çevirenler (İstanbul Üniversitesi, İşletme İktisadı Enstitüsü öğretmenleri) kitabın Türkçe adını böyle koymuşlar.  Okuyacağınız yazıda, ekonomik büyümenin sınırlarını konuşacağımız için, çevirinin başlığını kullanmayı daha uygun buldum.

Bu günlerde ülkemizin ekonomik büyüme hızı açık artırmaya çıkmış gibi: Politikacılarımız, belki de, 2010 ve 2011’de elde edilen % 8,9 ve  % 8,5 oranlarının özlemi  ve 2012’de % 3’e düşürülmüş büyüme hızının ezikliği içinde, uzun sürelerde en az yılda % 7 büyümenin gereklerini konuşuyor; ekonomiyi konuşan ve yazan herkes de sanki yarış eder gibi türlü oranları salık veriyor.  En iyisini, Güngör (Uras) bey, Milliyet’teki 8 Şubat yazısının başlığında yapmış: “5+5+5 yerine, 6+6+6 veya 7+7+7 olur mu?” Bu oranlardan birincisi ekonomik büyüme hızını, ikincisi yıllık enflasyon hızını, üçüncüsü de yıllık cari açığı betimliyor; sanki bunlar açık artırmaya çıkmış gibi, bazıları şu oranlar demetini, bazıları bu oranlar demetini öneriyor.

Ekonomimizin büyüme sorununa bu biçimde yaklaşmanın yanlış ve tehlikeli olduğunu düşünüyorum.  Bu yanlış yaklaşım biçimi, belirli bir yüksek büyüme hızına ulaşmak için, daha yüksek enflasyon hızlarına ve daha yüksek döviz açıklarına razı olmak zorunluluğu varmış gibi bir anlayışı gösteriyor.   Böyle bir ekonomik planlama anlayışının, bizi içinden çıkılmaz ekonomik sorunlarla karşılaştıracağını sanıyorum; bu tür düşüncelerin geçmişte bize büyük zararlar verdiğini de biliyorum.  Yüksekçe bir yıllık enflasyon hızının, yüksek büyüme hızının bir ön koşulu olduğu çok yanlış bir ekonomik görüştür; kökünden değiştirilmelidir.  Böyle bir ekonomi politikası ve uzun süreli ekonomik hedef, enflasyonu ve özel işletmelerin sürekli fiyat artırma niyetlerinin uygulanmaya konmasını kolaylaştıracaktır.  Bu iki sonuç da uzun süreli ekonomik ve sosyal hedeflerimize aykırıdır.  Bu anlayış terkedilmelidir.  Yüksekçe bir büyüme hızının, düşük enflasyon ortamında elde edilebilmesi için, toplumun yüksek tasarruf oranlarına ulaşması, bir matematik zorunluluktur.  Bu görüşün kanıtları, geçmiş büyüme deneyimlerimiz içindedir:  bizim ekonomimiz, uzun sürelerde, yıllık % 5’ten daha yüksek oranlara dayanamamaktadır; çünkü halkımız, geçmişte en fazla Milli Gelir’ in % 22’si, % 23’ü oranında tasarruf yapabilmektedir.  Son yıllarda bu oran % 16’ya düşmüştür.  Yüksek tasarruf dönemlerinde bile Milli Gelir’ in % 3’ü ile % 5’i arasında dış açıklar vermektedir.  Çok gerilere gitmeden, şunları belirlemekte yarar vardır: 2011’de son bulan iki yıldaki % 8 üzerindeki büyüme hızı, Milli Gelir’ in % 16’sı oranındaki tasarrufların yatırımlarımızı karşılayamamış olması nedeniyle Milli Gelir’ in % 10’u oranında cari işlem açığı yaratmış, yani tasarruflarımızın yatırımlarımızı karşılayamamış olması nedeniyle bu oranda yabancı ülke tasarrufu ithal etmemizi gerektirmiştir.  Bu sonucun bizi götüreceği yer belli olduğu ve önceki deneyimlerimiz içinde bulunduğu için, alınan önlemlerle 2012’de büyüme hızımızı % 3’ün altına düşürmek zorunda kalmışızdır.

Bunun için son iki yazıda ekonomimizin tasarruf eksiği konusundaki  görüşlerimi  sizlerle paylaşmak istedim.  Neden şimdi? Çünkü içinde bulunduğumuz yılda bu konuda bazı zorlamalara gidileceği olasılığından korkuyorum.  Büyüme hızı konusundaki açık artırma tartışmaları bu eğilimin başlangıcıdır.

Biliyorsunuz ki biz henüz tasarruf eksiği konusunu bitirmedik.  O konuda daha çok sözümüz var.  Ama bu gün de bakınız sözümüz oraya, tasarruf eksiğimize geldi.  Oraya yeniden geleceğiz ve ekonomimizin bu eksiğini nasıl gidereceği konusunda tartışmalar yapacağız.

Yukarıda sözü edilen açık artırma konusundaki görüşüm şöyledir:  5+0+3.  Sözle, ekonomide gelecek üç-beş yıllık hedefimiz, yılda % 5 büyümeyi, sıfır enflasyonla ve Milli Gelir’ in % 3’ü oranında bir döviz (cari işlem) açığı ile gerçekleştirmeye çalışmalıyız.  Bunun için, Milli Gelir’ imizin yüzdesi olarak şimdi % 16 olan oranı da % 20’nin üzerine çıkarmak zorunluluğu vardır.  Geçmiş rakamlarımız, bunları söylüyor.  Gelecek yazılarda sizlere bu yargılarımı kanıtlamaya çalışacağım.  Ama bu tartışma tek taraflı olmaz; sizin de katılımınız şarttır.

Bu hedeflerle çalışırsak, tüm sorunlarımız çözüme yönelir mi? Hayır! Ama ekonomi, istikrar içinde büyüme gücü kazanır ve geride kalan büyük sorunlarımızın çözümünü kolaylaştırır.  Bu da büyük bir adımdır.  Hep birlikte bunu yapabiliriz.

ETİKETLER :
YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri
BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster