Mustafa A. Aysan [email protected] Mustafa A. Aysan

Ekonomi ne kadar büyümeli?

13 Mayıs 2013, 15:42 ---

Güngör (Uras) Bey kardeşim, Milliyet’teki yazısına (9 Mayıs) şöyle başlık atmış: “ ’Kemeri sık’, ‘para bas’, ‘faiz indir’ hiçbiri olmuyor! “ Güngör Bey’in bu sözünü, ben şöyle anlıyorum: “Tek başına, ya da üçü bir arada, hiç biri işe yaramıyorsa, şimdi biz ne yapalım?” Güngör Bey, ekonomilerin uygun büyüme hızları konusunda ünlü bazı ekonomi uzmanlarının görüşlerine de göndermelerde bulunarak öteki dünya ülkelerinde ortaya konan konu ile ilgili görüş ve önerilerin de fazla işe yaramadığını ve dünyanın, 2009 krizinin etkisinden bir türlü kurtulamadığını anlatmaya çalışmaktadır.  Çok haklıdır. 

Buradaki son “Bankalarımız” yazısından önce gelen üç yazıda ele aldığım “tasarruf açığımız” ile ilgili üç yazıda öne sürdüğüm görüşlerle ilgili olduğu için, son yazıyı ve ona yapılan yorumlarla ilgili görüşlerimi bir sonraki yazıya bırakmak istedim. Çünkü Güngör Bey’in tartışmaya açtığı konu, 2013 ve sonraki yıllarda planlanması gereken büyüme hızımızla ilgilidir ve bu hız üzerinde karar sahiplerince daha önce yapılmış olan bazı önemli yanlışlar, ülkemize ve bizlere çok sıkıntılar çektirmiştir; dünya ülkelerinde yapılan bu konudaki birçok yanlışlar da dünya ülkelerinin 2009 krizinden çıkmasını önlemiştir.    

Güngör Bey, sözü geçen yazıda, bu günlerde tartışılan kendi ülkemizin 2013 ve izleyen yıllardaki uygun ekonomik büyüme hızının ne kadar olması gerektiği sorusunu soruyor ve sonunda “küreselleşmenin özel şartlarını dikkate alarak yeni ekonomi politikaları arayışına yönelme zamanı geldi, geçiyor.” sonucuna ulaşıyor.

 Bence bilinen eski ekonomi politikalarının daha iyi karışımı yapılarak ekonomik büyüme sorunları çözüme kavuşturulabilir.  Bana göre, eski ve klasik politikaların daha iyi bir kombinezonu yapılarak bu sorun çözülebilir ve hem ülkemiz, hem de bize benzer birçok ülke, uzun sürede krizle sonuçlanmayacak, kalıcı bir uygun ekonomik politika demeti ile mutlu sonuca, denge içinde uzun süreli ve sağlıklı bir büyüme hızına kavuşturulabilir.  Ülkeleri yönetenler, siyasal baskılar sonucu olarak ekonomileri alt-üst edecek kararlar alıp uygulamadıkları takdirde, bu günkü ekonomik bilgilerimiz ve teknik yöntemlerimiz, bu iş için yeterli gözükmektedir.

ABD, İngiltere, Fransa, Yunanistan ve Türkiye’de devletin ve hatta tüm kamu kesiminin fazla kemer sıktığı yoktur; kemer sıkma diye adlandırabileceğimiz küçük boyutta bazı vergi artışları ve banka kredileri artışlarındaki bazı kısıtlamalar ile bazı çalışanların işlerinden çıkarılmaları ve ücretlerinin düşürülmesi dışında yapılan fazla bir kemer sıkma uygulaması yoktur.  Hemen bu ülkelerin tümünde devletleri yönetenler, krizin ortaya çıktığı 2009’dan beri, para basıp batan şirketleri kurtarmakta, biri birleriyle yarış etmişlerdir.  Buna ek olarak ülke yönetimlerine egemen olanlar, baskılı reklam kampanyaları ve cömert özendirmelerle desteklenen uygulamalarla, kamu kurumlarını ve insanları yüksek harcama yapmaya, tüketimlerini ve mal ve hizmet talebini yükseltmeye yönlendirme çalışmalarını sürdüre gelmişlerdir.  Daha fazla mal ve hizmet üretimini sağlamak için para basarak kurtardığı özel kişilere ve kamu kurumlarına ait olup da kötü yönetimler nedeniyle batan şirketlerin yaşaması için mal ve hizmet talebini artırmaya, bütçelerin eksik kaldığı noktada özel şirketlerin ve kamu kurumlarının borçlanmalarını artırmaya özendirilmişlerdir.

Sözü geçen ülkelerde, çok az olmakla birlikte, bize de uygun gelecek bazı iyi uygulamalar da vardır.  Bununla birlikte, şu söylenen uygunsuz ve amaçtan uzaklaştırıcı uygulamaların ezici etkileri içinde iyi uygulamalardan da sonuç alınamamaktadır.  Bu nedenle içinde bulunduğumuz kriz sonu ekonomik politikaların, ”kemer sıkma” biçiminde tanımlanamayacağını düşünüyorum.  Bu ülkelerin hemen hiçbirinde, kemer sıkmanın asıl göstergesi olan tasarrufların Milli Gelirlere oranlarında önemli bir artış sağlanamamıştır.

“Yıllık büyüme hızı”, bir yılda ülkede üretilen mal ve hizmetlerin parasal tutarındaki (Gayrisafi Yurtiçi Milli Hasıla-kısaltılmışı, GSYH) artışla ölçülür ve bu artışın yıllık yüzde oranı olarak belirlenir.  Bilinen istatistik (ortaya çıkan olayları rakamsal olarak tespit etme) yöntemleri, üretilen mal ve hizmetlerin değerlerini ancak uygulanan fiyatlarla (cari fiyatlarla) toplayabilmektedirler.  Böyle olduğu için, üretilen mal ve hizmetlerin cari değerlerle tespit edilmiş tutarlarının, yıl boyunca paranın gerçek değerindeki değişmeye göre düzeltilmesi, enflasyon şişkinliğinden arındırılması, (teknik terimi ile “deflate edilmesi”) gerekir.  Tüm bu işlemlerden sonra, ülkede bir yıl boyunca üretilmiş olan mal ve hizmetlerin enflasyon şişkinliğinden arındırılmış toplam tutarına GSYH adı verilir.  “Yıllık Büyüme Hızı”, bu tutarın bir yıl içindeki artışının yüzde oranıdır.

Ülkemizde uygulanmakta olan üç yıllık plana göre2013 büyüme hızı, % 4 olmalıdır.  Küresel Kriz etkisinde kalan ülkemizde GSYH, 2009’da %4,8 oranında azalmış, yani ekonomimiz küçülmüştür. Alınan önlemlerin sonucunda ekonomimiz, 2010’da % 9, 2011’de de % 8,5 oranında büyümüştür.  Ancak, son iki yılda yıllık yabancı para gelirlerimiz, bu yüksek büyümenin gerektirdiği yabancı paraları karşılamaya yetmediği için, merkez bankamız ve hükümet tarafından uygulanan önlemlerle, 2012 yılında büyüme hızımız, yıllık % 2,2’ye düşürülmüştür.  Çünkü 2011’de yabancı para harcamalarımızın gelirleri aşan fazlalığı, ekonominin döviz açığı adı verilen “cari işlemler açığı”, GSYH nın % 10’unu aşmış ve sürdürülemez olduğu ortaya çıkmıştır.  2012’de cari işlemler açığı, yani ekonomimizin yabancı para eksiği, ancak % 6’ya düşürülebilmiştir.  Birçok ekonomi uzmanına göre, bu düzey bile, uzun sürede koruyamayacağımız kadar yüksektir; yabancı ülkelerden borçlanmalarımızın, ya da varlık satışlarımızın artmasını gerektirecektir.  

Bana göre, yukarıdaki birkaç rakam bile, ekonomimizin yüksek bir tasarruf açığı ile büyütülmeğe çalışıldığını göstermektedir.   Bu açık kapatılmadan büyüme hızımızın yükseltilmesine çalışmak, ekonomimizin dengelerini daha da bozacak ve dış borçlarımızın hızla artmasına neden olacaktır.

İzleyebildiğim Batılı ülkeler, 2009 krizinden sonra da tasarruf oranlarını artıramamışlar ve tüketimi artırmak için para basarak, işletmeleri ve devletleri olağanüstü oranlarda borçlandırarak bu işin içinden (krizin yarattığı olumsuz durumdan) kurtulabileceklerini hayal etmişler ve çok yanılmışlardır.  Tasarrufları artırmadan hızla para basarak tüketim ve yatırım harcamalarını artırmaya çalışmakta ve bunun doğal sonucu olarak, biri birlerine borçlarını artırmaktadırlar.  Tasarrufların da artmasını sağlamadan, bu ekonomik politikalar demetinin sonuç vermeyeceğini artık anlayıp ona göre görüşlerini düzeltmelidirler.   

Bu konu daha çok laf götürür; gelecek yazılarda konunun yeniden ele alınması gerekecektir.    

ETİKETLER :
YORUMLAR (1)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri
BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster