Mustafa A. Aysan [email protected] Mustafa A. Aysan

Düşük tasarruf oranı ne getirir?

11 Mart 2013, 16:45 ---

Ülke ekonomilerinin, iç ve dış finansal dalgalanmalara dayanma gücünü ölçmeye çalışan uluslararası derecelendirme şirketlerinden Fitch Ratings’in, 2012’de ülkemizin finansal derecelendirme notunu yükseltmesi, bizi sevindirmiş ve uluslararası finansal pazarlarda olumlu etkiler yaratmıştı.  Ancak öteki bilinen derecelendirme kuruluşlarının (MOODY’S, STANDARD & POOR’S gibi) ayni yönde davranmaktan çekinmeleri bu olumlu etkilerin sınırlı kalmasına neden oldu.  Hatta Moody’s, 2012 sonundaki ekonomik duruma göre Türkiye notlarının iyileştirilmesi olanağının bulunmadığı yönünde bir açıklama da yaptı.  Ekonomimizin finansal dalgalanmalara dayanma gücü ile ilgili olarak Fitch Şirketi’nin 8 Mart’taki günlük haberlere yansıyan açıklamaları da olumsuzdur:  Bu açıklamalara göre, önümüzdeki üç yıl içinde derecelendirme notumuzun daha da iyileştirilmesi olasılığı çok düşüktür ve 2013’te herhangi bir not artırımı beklenmemelidir.  Çünkü önümüzdeki üç yıllık dönemde derecelendirme notumuzun iyileştirilebilmesi için, bu süre içinde tasarruf açığımızın=cari işlemler açığımızın (yabancı para net gelirimizdeki eksikliğin) azaltılması gereklidir.  Oysa derecelendirme şirketleri uzmanlarının, 2013-2015 yıllarını kapsayan üç yıllık ekonomik plandaki verileri ile ilgili değerlendirmelerine göre, bu dönemde  açığın azaltılması değil, daha da artması beklenmelidir.  

Geçen haftaki yazımızda sunulan gerçekleşmiş verilere göre, konu ile ilgili durumumuz şöyle görünüyor:  2011’de Milli Gelir’ imizin (GSYH’ nın) % 10’una yaklaşmış olan ekonominin döviz geliri (cari işlemler) açığı, 2012’de % 6,1’e (77 milyar dolardan 54 milyar dolara) düşürülebilmiştir.  Ancak bu sonucun elde edilebilmesi için yıllık büyüme hızımızın çok azaltılması, bir yıl önceki yıl düzeyinin (% 8,5) üçte birine ( % 2,3’e) düşürülmesi gerekmiştir.  2012’deki ekonominin yavaşlatılması uygulamaları içinde, ekonomik büyüme üçte bir düzeyinde düşerken, bu düşük büyüme hızının bile, % 12,6 oranında artan kredi hacmi ile desteklenmesi gerekmiştir.   Uygulanmakta olan üç yılık plan, 2013’te yıllık büyüme hızının % 4’e çıkarılmasını, döviz açığının % 6,5’te tutulmasını ve kredi genişlemesinin % 15 ile sınırlandırılmasını öngörmektedir.  Olduğu gibi uygulandığı takdirde, bir önceki yılda olduğu gibi, 2013’te de Milli Gelirin % 22-23’ü düzeyinde yatırım yapılması öngörülmüştür.  Üç yıllık program, bu düzeydeki yüksek yatırım düzeyinin, ancak Milli Gelirin % 15’i  oranındaki  yurtiçi tasarruflarla fonlanabileceği varsayımına dayanmaktadır;  geri kalanının da cari açıkla fonlanması gerekecektir.  Bu koşullar altında 2013’te cari açık oranının % 6,5’ta tutulması olasılığı yok gibidir.  Bu koşullar altında, yatırımlarımızın % 7-8 oranına yükselebilecek bir cari açıkla, diğer deyişle ithal edilebilecek dış tasarruflarla fonlanmasından başka seçenek yoktur; çünkü bir yılda iç tasarrufların önemli oranda artırılması olasılığı da sıfıra yakındır.  Yabancı ülkelerden Milli Gelirin % 7-8’i oranında dış tasarruf aktarılamadığı ve planlanan yatırımlar da azaltılamadığı takdirde, ortaya çıkacak fonlama talebinin, 2013’te kredi hacminin % 20-25 oranında artmasına neden olacağı, bunun da ülkemizdeki fiyat dinginliğini bozabileceği beklenmelidir.

ABD’ de kurulu olmakla birlikte uluslararası finansal pazarlarda çok etkili olan derecelendirme kuruluşlarının ülkemizin finansal dalgalanmalara dayanıklılığı konusundaki notlarını artırmamalarının temelinde, yukarıdaki incelememize benzer değerlendirmelerle davrandıkları belli olmuş gibidir.  Onların bu incelemelere benzer değerlendirmelere yönelmelerini istemiyor ve bize daha yüksek finansal notlar vermelerini istiyorsak, zaman içinde 2011’de Milli Gelirimizin % 13’üne düşmüş ve 2012’de % 15’e yükselmiş olabileceği tahmin edilen yurt içi tasarruflarımızı Milli Gelirimizin yaklaşık % 8-10’u kadar artırmalı ve yıllık yatırım oranlarımıza (% 22-23) yaklaştırmalıyız.

Milli Gelir’ in % 8-10’u arasında olduğu hesaplanmış olan yurtiçi tasarruf açığını, bir yıldan öbürüne önemli oranda gidermenin yolu olmadığı, bunun için 5-10 yıllık programlarla yurtiçi tasarrufları özendirme programlarının inatla uygulanmasına gerek duyulacağı kuşkusuzdur;  bu tür tasarruf açığı giderme programlarının bizim kendi deneyimlerimiz ve dünya ülkeleri uygulamaları içinde çok sayıda başarılı örnekleri  vardır.  Oysa bizler, bu günlerde ve son on yıldır, eldeki tüm olanaklarla tüketim özendirmesi yapıyor, zaman zaman yükselen enflasyon hızlanmaları ile adeta tasarrufların azalmasını sağlamaya çalışıyoruz.  Bu koşullar altında, yurt içinde kendi derecelendirme kuruluşlarımızı organize ederek bize yüksek derecelendirme notları vermelerinin beklenmesi, akla yakın gelmiyor.  Bunun yerine biz, önümüzdeki kısa sürelerde büyüme hızlarını yıllık % 2-3 düzeylerinde tutarak, yurtiçi tasarrufların arttığı ölçüde büyüme hızı artırmaları yapmayı sağlayabilmeliyiz.  Ekonomimizi yüksek büyüme hızlarına kavuşturmak amacıyla yüksek yatırım düzeylerine taşıyabilmek için en akla yakın yolun, yurtiçi tasarrufları artırmaktan geçtiği, geçmişin yüksek enflasyon dönemlerindeki acı deneyimlerimizle kanıtlanmış bulunmaktadır.  Konu ile ilgili olarak geçmişte acı deneyimler  yaşamış olan bir toplumun, şimdi yeniden bunları tartışması, birçoğumuza garip ve gereksiz gelse de, gelecekte yanlış uygulamaların önlenebilmesi için bunları tartışmaya devam etmeliyiz.

Ülkemizin yerli tasarruf açığı ile ilgili olarak bir okurumun 15 Şubat tarihli yazıma yaptığı yorumun fazla açıklamaya ihtiyacı yoktur.  Okurum S. Kaplan diyor ki, “Gelecek yazılarınızda, büyüme ile ilgili, büyümemizin ithalata bağlı kısımlarından da bahis etmenizi, Türkiye’deki büyümenin neden bir yıl % 8’lerde iken ertesi yıl % 3’lere düştüğünün, bu istikrarsızlığın nelerden kaynaklandığının sebeplerine değinirseniz biz de bu bilgilerinizden faydalanmış oluruz.  Şimdiden teşekkürler.”

Bu akıllı, düşünceli ve samimi yorumu ile bu konuya devam edilmesini sağlayan okuruma binlerce şükran borçluyum.  Ben de aynen söylediği gibi yapmaya çalışacağım.  Ekonomimizin yurtiçi tasarruf ve döviz açığı sorununu son birkaç yazıda tanımladıktan sonra şimdi sıra çözümler konusunda görüşler öne sürme aşamasına geldi:  ülkemizin tasarruf ve döviz açığını gidermenin en akla yakın ve kolay yollarının araştırılması.  Tüketimi yavaşlatmak, tasarrufu özendirmekle bitlikte, ekonomimizin ithalat bağımlılığını azaltmadan ve yurtiçinde yaratılan katma değeri artırmadan bu sorunun çözümü olanaksız görünüyor; ama el ve gönül birliği ile biz bu soruna bazı pratik çözümler bulabileceğiz; belki de…. Bu konuda bana yardım etmelisiniz.     

ETİKETLER :
YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri
BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster