Ayça Karaca [email protected] Ayça Karaca

Avrupa Parlamentosu’ndan reform planı

18 Mayıs 2015, 11:26 ---

Bugüne kadar Euro Bölgesi’nde ekonomik krizin hüküm sürdüğü ülkelerde ve daha geniş ölçekte Avrupa’da  uygulamaya konulan önlemler kamu finansmanının iyileşmesine ve rekabet edebilirliğin artmasına yardımcı oldu.Ancak rekabet edebilirliğin sadece  mali kesintilerin  yoluyla arttırılması yeterli görünmemektedir.  Refah nihai olarak verimliliğe dayanmakta olup bu da Euro Bölgesi’nde reform çalışmalarının yoğunlaşması gereken alanı göstermektedir.

Avrupa Parlamentosu Başkanı  Martin Schulz’a sunulmak üzere Parlamento Ekonomik Araştırmalar Birimi tarafından hazırlanan özel raporda Avrupa Birliği’nde gündemdeki önemli konular ve ihtiyaç duyulan reform önerileri yer almaktadır. Raporda Avrupa’da öncelikle  verimliliği arttıran ve inovatif  gücü açığa çıkaracak yapısal reformların yapılması gerekli görülmektedir. Bu reformlara şu anda ihtiyaç duyulmasının nedenleri arasında  gelir beklentilerini arttırmakta rol oynamaları yer almaktadır. Ayrıca,  gelecekte daha yüksek gelir düzeyinde olması beklenen bölgeler bugün daha fazla yatırım çekmektedir.  Arz yönlü reformlar talebi de desteklemektedir. Reform gereksinimi duyulan bazı bölgelerde de sorumluluk ulusal düzeyden çok Avrupa Komisyonu ve Avrupa Konseyi’nde bulunmaktadır.

1.    Dijital Tek Pazar

Ekonomi kitapları verimliliği doğuran etkenin teknolojik gelişme olduğu konusunda tümüyle hemfikirdir. Geçmiş yıllarda teknolojik gelişme ağırlıklı olarak IT (Bilgi Teknolojisi) alanındaki gelişmelerden etkilendi. Çoğu zaman olduğu gibi ekonomistler dijital teknolojiler tarafından yapılan katkının boyutları konusunda uzlaşamasalar da  bu katkının boyutunun oldukça büyük olduğu konusunda da anlaşmış görünüyorlar. Ancak Avrupa piyasaları dijital uygulamalar konusunda, özellikle gizliliğin korunması, içerik ve telif haklarında oldukça bölünmüş bulunuyor. Online aracılık sistemleri, elektronk ödemeler ve elektronik sözleşmeler de ayrıca farklı usullerde düzenlenmiştir. AB’de hala dijital bir Tek Pazar yerine 28 ayrı bireysel dijital Pazar bulunuyor.

Eğer mevcut Tek  Pazar  dijital çağa herhangi bir engel olmadan girseydi bu büyümenin gücünü arttırırdı. Araştırmalar uyumlu ve regülasyonu sağlanmış dijital tek bir pazarın  büyümede %4 oranında bir artış sağlama potansiyelinin bulunduğunu  öngörüyor. Bu yolla sadece Almanya’da 2015 ile 2020 yılları arasında 420 bin yeni işin yaratılabileceği tahmin ediliyor.

2.    Hizmetler için Tek Pazar

Tek Pazar mallar arası ticaretin kolaylaştırılmasında çok başarılı oldu. Sonuç olarak bu alanda rekabet kolaylaştı. Girişimcilerin piyasadaki gücü onlara maliyetler üzerinde büyük kar payı (mark-up) yüklemelerine olanak vermedi. Kar düzeyleri ABD’deki düzeylere yakın seyrediyor. ABD ile Avrupa arasında Transatlantik bir Pazar yaratmak (Transatlantic Trade and Investment Partnership) bu kapsamda teşvik sağlayabilir. ABD, AB’nin en büyük ihracat pazarı ve mal ticaretinde üçüncü en önemli ithalat partneri olarak bulunuyor. Hizmetler ticareti açısından ise iki bölge daha yakın bağları paylaşıyorlar. Bu alan AB’nin yoğunlaşan rekabet ile birlikte ABD’yi yakaladığı alanlardan biri olarak değerlendiriliyor. Hizmetler sektöründeki kar payı düzeyi halen ABD’den yüksek bulunuyor. Bu nedenle hizmetler sektöründe Tek Pazar hedefine ulaşmak  ve hizmetlerin sınır ötesi engellenmemiş hareketini sağlamak ile önemli ekonomik kazançlar elde edilebilir.

3.    Piyasaya girişte engeller

Üye ülkelerin büyümesine yönelik engellerin başında  yeni başlayan işletmeler için bürokratik engeller (red tape) geliyor. Yoğun idari formaliteler, uzun onay periyodları ve yüksek ücretler yeni bir iş kurmayı olduğundan daha pahalı ve karmaşık hale getiriyor. Dünya Bankası 2015 “Doing Business-İş Yapma” tablosunda Almanya yeni bir işe başlama  kolaylığı açısından 114. sırada yer alıyor. Diğer Avrupa ülkeleri de en iyi olasılıkla kendilerine bu tabloda orta sıralarda yer bulabiliyorlar. Bu alan gelişmeye hala çok ihtiyaç duyuyor.

Her ne kadar girişimcilerin doğrudan maliyetleri ilk bakışta yönetilebilir görünse de piyasaya girmenin ekonomik maliyeti ve zayıflayan rekabetin yarattığı olumsuz etkiler de gözardı edilmemelidir. Araştırmalar AB ve ABD’de piyasaya girmenin ekonomik maliyetİ açısından arasındaki farklar küçük olsa da bu farkın AB’de %10 ile %20 arasında verimlilik kaybına neden olduğunu gösteriyor. Bürokratik engelleri kaldırmanın ise maliyeti daha düşük düzeyde bulunuyor ve bu yolla büyüme daha da güçlendirilebilir.         

4.    İstihdam Piyasası

Piyasaya girişteki engeller verimliliği azaltabilir. Ancak verimlilik yalnızca ürün piyasasındaki regülasyonlar yüzünden azalmamaktadır. Ekonominin gelişimi için en yüksek verim sağlayacak alanlarda kaynaklar kullanılmalıdır. Bu özellikle her birey tarafından sağlanan kaynakların en önemlisi olan emek söz konusu olduğunda çok daha büyük önem taşımaktadır.

Araştırmalar inovasyon yapan Avrupa firmalarının eleman istihdam etmekte Amerikalı paydaşlarına göre daha fazla zorluk çektiğini göstermektedir. Sonuç olarak, etkinlğin dağılımı ve verimlilik azalış göstermektedir. Bu alandaki “kilitlenme” etkisinin çalışanları koruyan aşırı sert düzenlemelerden kaynaklandığı ve çalışanlar için işyerlerini değiştirmenin kolay olmadığı görülüyor. Bu güvenlik duygusu aynı zamanda “eylemsizlik” yaratıyor. Bu alanda Nobel ödüllü Chris Pissaderies’in sözleri yol gösterici olabilir:”İşçileri koru, işi değil” Diğer bir deyişle daha az korumacı iş yasalarının uygulanması ve iş kaybı halinde yeterli finansal desteğin sağlanması işsizliğin azalmasına yardımcı olabilir.

Bir çok Euro Bölgesi üye ülkesindeki aşırı yüksek işsizlik oranları istihdam piyasasının işleyişini geliştirmek için yeterli bir neden olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle İspanya ve Yunanistan’da genç işsizliğindeki oranlar dramatik seviyelere ulaştı. “Kayıp Kuşak” kavramı hem ekonomik hem de toplumsal açıdan yıkıcı etkiler taşıyor. İspanya ve Yunanistan halen bu alanda çeşitli reformlar başlatmış bulunuyor. İtalya da da yasama organından bu amaca yönelik yeni reform yasaları kabul edildi. Bu adımlar cesaret verici ancak işsizliği indirmek bir gecede değil zaman içerisinde gerçekleşecek.

Ancak bu reformların sistematik olarak takip edildiği İspanya ve İrlanda gibi  ülkelerde sonuçlar şimdiden gözle görünür hale geldi. Ispanya’nın işsizlik oranı finansal kriz sırasındaki seviyesinden 3 puan aşağı düşerken İrlanda’da bu oran 5 puan geriledi.Bu nedenle reformlarda yarı yolda durmamak önem taşıyor.

Esnek istihdam piyasaları  Euro Bölgesi için başka bir nedenle  önem taşıyor. Optimum para alanı teorisine göre değişken bir bir ayarlama aracı olarak döviz kurunun yokluğunda istihdam piyasasında işçilerin serbest hareketi ekonomik şokları absorbe edebilmek için gerekli görüyor. Avrupa istihdam piyasalarını daha esnek hale getirmek bu nedenle üç kata varan pozitif etki yaratma olasılığını içerisinde bulunduruyor.
 

5.    Sermaye Piyasaları Birliği

Dil ve kültür farklılıkları nedeniyle  Avrupa’da iş gücünün hareketliliğinin yakın gelecekte  diğer para birimi alanlarındaki kadar yüksek olmayacağı öngörülüyor. Bu da diğer ortak alanların  daha etkin işleyişini önemli kılıyor. Tampon bölge işlevinin de öncelikle sermaye piyasaları tarafından  yerine getirilmesi bekleniyor.

 ABD’de sermaye piyasalarının döngüsel hareketliliğinin dışında %40 oranında sermaye rezervi birikmesi  sağlanmış bulunuyor. Eğer  negatif bir şok bir endüstriyi ya da özel bir bölgeyi vurursa ekonomik kayıp o bölgenin dışında daha geniş bir alana yayılıyor. Ancak bunun karşılığında ülke çapında hissedarlar ekonominin canlı seyrettiği zamanlarda yüksek  kardan da paylarını alıyor.  Kamunun mali rezerv mekanizması ise sermaye piyasalarına gore daha düşük seyrediyor: ekonomik şokların sadece %10 ile %15’i kamu maliyesi tarafından karşılanabiliyor (absorbe ediliyor) Performans değerlendirmesi açısından da sadece  entegre olmuş sermaye piyasaları  arabalardaki modern bir  hava yastığı sisteminin sağladığı konforu sağlama gücüne haiz bulunuyor.

6.    Mali Yapı

Her ne kadar mali düzeltme mekanizmalarının ekonomik şokları absorbe etmekteki rolü sınırlı olsa da mali politika daha çok Euro’nun geleceği üzerindeki tartışmalara yoğunlaşmış bulunuyor. Tek para politikası ve ulusal maliye politikalarının bir araya gelip  aşırı borçlanmayı teşvik etmesi ve Avrupa borç krizine yol açması da  tartışılan hususlar arasında yer alıyor.

 Mali politikalar ulusal sorumluluk alanında kaldığı sürece üye devletler de izledikleri politikaların sonuçlarına katlanmak durumunda kalacak. Kriz zamanında alınan önlemler krizin daha da tırmanmasını önledi ve kısa vadede de Euro Bölgesi’ni stabilize etti. Uygulamaya koyulan bu önlemlerin sonucu olarak ortak sorumluluklarda da artış baş gösterdi. Ancak bu dönemde mali politikalar ulusal sorumluluk alanında kalmaya devam etti. Bu nedenle sorumluluklar ve kontrol alanı arasındaki açılım büyürken bu durum kamu borçlanmasında büyümeyi de teşvik ediyor.

Bu çerçevede, Euro Bölgesi’nin stabilizasyonuna ilişkin çok sık getirilen önerilerden biri de Avrupa düzeyinde merkezi bir müdahele hakkıyla birlikte Mali Birliğin yürürlüğe konulmasıdır. Bu yeni ve devrimci bir fikir değildir. Alman Şansölyesi Helmut Kohl  Kasım 1991’de Alman Parlamentosu Bundestag’a seslenirken “Ekonomik ve parasal Birliği politik birlik olmadan sağlama düşüncesi yanlış bir inanıştır” tespitinde bulunmuştu. Ancak realistik olmalıyız; ne Almanya’da ne de diğer Birlik ülkelerinde  mali ve politik egemenliği Avrupa düzeyinde devretmeye yönelik bir isteklilik bulunuyor. Bu nedenle, bütün tarafların ulusal düzeyde sorumluluk ve kontrolü sağlayan bir  yasal regulatif düzenleme üzerinde anlaşmalarını sağlamak için elimizden geleni yapmalıyız:  

Ancak, bireysel ulusal sorumluluk çifte alanda koruma gerektirmektedir. Öncelikle sağlıklı olmayan bir kamu maliyesinin gelişimini önleyen sıkı mali kurallar gerekmektedir. İkinci olarak, finansal baskı zamanlarında ülkelerin birbirlerine yardım etmelerini önleyen güvenilir bir kurala da ihtiyaç bulunmaktadır. Sadece “batan kuruluşlar kurtarılmayacak-no bail-out” hükümleri ülkenin kamu borcunun finansal piyasalarda uygun bir risk fiyatlaması ile değerlendirilmesini sağlayabilir. Hükümet borçlandıkça kamu borcu daha pahalı hale gelmektedir. Uzmanlar mali kuralların ve ülkelerin bireysel mali sorumluluğun birleşiminin sağlam bir kamu maliyesi oluşumuna olanak vereceğini belirtmektedir.

DEVAM EDECEK

ETİKETLER :
YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri
BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster