Ayça Karaca [email protected] Ayça Karaca

Avrupa düşük faiz politikasından nasıl çıkabilir?

11 Haziran 2015, 10:59 ---

Avrupa Merkez Bankası’nın (AMB) finansal kriz sonrasında uyguladığı sıradışı ve genişlemeci para politkası Euro Bölgesi’nde borç kriziyle yükselen tansiyonu uzun süreli ve inatçı çok düşük faiz oranları pahasına da olsa düşürmeyi başardı. Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz için hazırlanan özel raporda AMB’nin düşük faiz politikasından nasıl çıkabileceği sorusunun cevabı ayrıntılı bir şekilde analiz ediliyor.

Raporda, uzun süredir uygulanan düşük faiz politikasından borçluların yarar sağladığı ve kreditörlerin kayıp yaşadığı ve sonuç olarak  Bölge’de harcamaların arttığı ve ekonomilerin olumlu etkilendiği  kaydediliyor. Analistler Avrupa’da ekonomik koşulların iyileşmeye devam edeceğini ve 16 ay içerisinde de faiz politikasında bir değişiklik beklendiğini ifade ediyor. AMB’nın  mevcut düşük faiz oranları politikasını daha uzun bir sure sürdürmeye olan niyetini açıkça ifade ettiği de belirtiliyor. Bu politikanın ekonomik büyümeyi canlandırması ve enflasyonu AMB’nın hedefine doğru yükseltmesi bekleniyor.

Ancak, her ekonomik politikanın kendi kazananları ve kaybedenleri olacağı ve ekonominin bazı sektörlerinin bu politikadan olumsuz etkilendiği de ifade ediliyor. Borçluların faiz oranlarındaki düşüşten faydalanırken kredi veren kuruluşların bu poliitkadan zarar gördüğü vurgulanıyor. Euro Bölgesi’nde hane halkının finansal varlıkları elde tutan kesim olduğu buna karşılık olarak iş kesimi ve hükümetlerin ise net borçlu pozisyonunda bulunduğu belirtiliyor. Bu durum düşük faiz oranlarının hane halkı üzerinde negatif, iş dünyası ve kamu  kesimi üzerinde ise pozitif etkide bulunmasına neden oluyor. Ayrıca, düşük faiz harcamaları teşvik ederken tasarrut üzerinde ise caydırıcı bir etki yaratıyor. Bu nedenlerle düşük faiz oranlarının tüketimi arttırdığına  ekonomiyi de canlandırdığına dikkat çekiliyor.

Raporda, ayrıca bankaların da düşük kısa dönemli faiz oranlarından  kısa dönemli borçlanmaları ve uzun dönemli kredi vermeleri nedeniyle yararlandıkları vurgulanıyor.  Ancak, düşük faiz oranlarının uzatılmış bir dönem devam etme beklentisinin  bankalar açısından yararlı olmayacağı kaydedilirken  hayat sigortlarının ve emeklilik fonlarının da düşük faiz politikasından negatif etkilendiği  belirtiliyor.

Bu çerçevede,  finansal sistemin farklı alanlarındaki benzer kayıpların ekonomi üzerindeki etkilerinin çok daha farklı olacağına değiniliyor; örneğin bir çok emeklilik fonunun 2000’lerin başındaki ekonomik sarsıntıda ciddi kayıplara uğradığı ama bu durumun  yarattığı finansal sonuçların sınırlı kaldığı  hatırlatılıyor. Buna karşılık  2007 konut krizi sonrası hane halkı sahiplerinin ciddi kayıplara uğradığı vurgulanıyor. Bu tecrübeye dayanarak hayat sigortası şirketleri ve emeklilik fonlarının uğradıkları zararın sistemik bir finansal krizi tetiklemeyeceği ifade ediliyor.

Düşük faizin yarattığı riskler

Raporda AMB’nin uyguladığı  uzun sureli düşük faiz politikasının doğru olduğu belirtilmekle birlikte bu poltikanın giderek risk yarattığı uyarısında da bulunuluyor. Özel tasarrufların çok düşük faiz oranlarından dolayı azaldığı ve özellikle uzun dönemli emeklilik fonlarında tahribatın hissedilmeye başladığı da kaydediliyor. Bunun yanısıra  finansal istikrar risklerinin yükseldiği ve aşırı düşük faiz oranlarınn yatıırmcılar arasında sürekli bir getiri arayışına neden olduğu da vurgulanıyor. Bankalar ve hayat sigortası şirketlerinin azalmış faiz karlarına ve daha düşük getirilere maruz kaldıkları da ifade ediliyor. Her ne kadar hayat sigortası şirketlerinin düşük faiz oranlarıyla kısa sürede başa çıkabildikleri belirtilse de uzun vadede sözleşmelerin taahhüt edilmiş faiz oranları üzerinden imzalanmaları nedeniyle riskin büyüdüğü de kaydediliyor.

Bu çerçevede 2012’den bu yana ekonomik koşulların faiz oranlarında yukarı yönlü bir ters dönüş için geliştiği ve daha da gelişmesinin beklendiğine dikkat çekiliyor. Mevcut belirsizliklere rağmen ekonomik faaliyetlerin yukarı yönlü bir trend izlediği vurgulanıyor. En fazla sıkıntı çeken Euro Bölgesi ülkelerinde uygulanan yapısal reformların yakında (İspanya’da olduğu gibi) büyüme potansiyelini arttırması bekleniyor. Daha da güçlenen ekonomi yüzünden deflasyon endişeleri geçici bir fenomen olarak değerlendiriliyor. Bankacılık sektöründeki stres göstergelerinin  ve temel değerlerin de destekleyici politika önlemleri nedeniyle geliştiği ve gelişmeye de devam edeceği kaydediliyor. Kamu ve özel sektör borçluluğu, sürdürülebilir ılımlı bir kalkınma ortamında ve şu andakine gore daha normal bir enflasyon düzeyinin olması halinde yönetilebilir olarak öngörülüyor.

Sonuç olarak süregelen belirsizliklere ragmen –jeopolitik riskler veya reformların uygulanma eksikliği- Avrupa Parlamentosu analistleri  2016-2017’de faiz oranlarında yukarı yönlü bir değişikliğe gidilmesini bekliyor. Uzun süreli çok düşük faiz oranlarından çıkışın finansal piyasalar için ciddi riskler doğurabileceği bu nedenle AMB’nin düzgün bir faiz oranı artışı politikası tesis etmesi ve ön koşullara yönelik olarak da iyi bir iletişim kurması gerektiği öngörülüyor. Ayrıca AMB’nin faiz oranlarını finansal aktörlerin değişen faiz ortamına uyum sağlamasına izin verecek şekilde  başlangıçta aylık olarak  çok küçük  adımlarla arttırması gerektiği de kaydediliyor.

ETİKETLER :
YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri
BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster